Almanya’nın birleşmesinden bahsederken, aklımıza gelen ilk tarih, siyasi birleşmenin vuku bulduğu 1871 tarihi olacaktır. Hatırlarsak, 1870 yılında Prusya önderliğindeki Alman devletleri Fransa’yı işgal etmiş ve 1871’de Alman İmparatorluğu’nu ilan etmişlerdi.[1] Fakat 19. yüzyılın sonlarına doğru gerçekleşen bu büyük olay, 19. yüzyılda yaşanan pek çok siyasi hadise gibi birtakım sosyal ve iktisadi gelişmelerin hazırladığı bir birleşmeydi. Almanya’nın siyasi olarak birleşme hadisesi de 1830’lardan beri beklenen bir gelişmeydi. Öyle ki, 1871’in başrolündeki isim olan Şansölye Otto von Bismarck bile çocukken Almanya’nın kısa bir süre sonra birleşeceğini düşünmüş ve henüz 17 yaşındayken Amerikalı bir arkadaşıyla Almanya’nın 20 yıl içerisinde birleşeceğine dair iddiaya girmişti.[2] Milli birlik meselesi, 1848 Ayaklanmalarının hemen akabinde toplanan Milli Meclis’in de asıl gündemini oluşturmuştu. Bu doğrultuda liberal ve devrimci niteliklere sahip Milli Meclis, Prusya Kralı IV. Friedrich Wilhelm’e Alman İmparatorluğu tacını teklif etmişti. Fakat imparatorluğun anayasasının fazla liberal nitelikler taşıması, Kralın bu teklifi reddetmesine sebep olmuştu. Böylelikle siyasi birlik meselesi yine havada kalmıştı.[3] Tüm bunlara sebep olan, yani neredeyse kırk yıl boyunca Almanya’yı siyasi birliğini sağlamaya zorlayan şey ise tabii tüm Avrupa’yı etkisi altına alan milliyetçilik fikriydi. Fakat Almanya’da, milliyetçilik fikrinin gelişimini tetikleyen etken diğer ülkelerdekinden çok farklıydı.
Macarlar, Sırplar ve Yunanlar gibi Avrupa’nın diğer milletlerinde milliyetçiliği tetikleyen şey herhangi bir emperyal imparatorluğun boyundurluğu altında sefil bir şekilde yaşamak olabilirken, Almanya’da bunu sağlayan şey Alman devletleri arasındaki iktisadi ilişkilerin geliştirilmesi oldu. Bu noktaya ilişkin pek çok eleştiri söz konusu olabilir, fakat Eric Hobsbawm’a göre konu tam olarak böyledir. Zira Alman milli marşı “Deutschland Über Alles”te yazar “Jambon ve makas, potin ve bağcık. Yün ve sabun ve iplik ve bira” diyordu. Hobsbawm’a göre, tüm bunlar Alman ticari ürünleriydi ve ancak gümrük birliği sonrasında Alman devletleri arasında rahatça ticareti yapılabilen ürünlerdi.[4] Alman milliyetçiliğinin gelişimini tamamen gümrük birliğine bağlamasak da, ileride de göreceğimiz gibi, Gümrük Birliği’nin icrasında inisiyatif alan sınıfın Alman devletlerindeki prensler olduğunu ve onların ihtiyacına binaen böyle bir gümrük birliğin kabul edilmiş olduğunu düşündüğümüzde[5], Alman milliyetçiliğinin 1834 gibi erken bir tarihte henüz devlet politikasına tesir edebilecek kamuoyu olgunluğuna sahip olmadığını ve milliyetçiliğin gelişiminin gümrük birliği ile iç içe geçtiğini anlayabiliriz.