Tarikakli Logo
Yükleniyor...
Asya’da Hun Tehdidi
Nis 5, 2019

Giriş

Asya Hunlarına dair net bir kuruluş tarihi veremesek de Asya’daki güçlü hakimiyetlerinin MS 150 yıllarına kadar sürdüğünü biliyoruz. Milattan önce ve milattan sonra 150’ye kadar hiçbir ülke Hunların güçlü olduğu devre denk gelmek istemezdi. Ayrıca belirtmek gerekir ki, Hunlar en kötü dönemlerinde dahi ciddi bir tehdit unsuruydular. Bu yazının amacı birkaç kırılma noktasıyla Hunların güçlü ya da zayıf dönemlerindeki tehdit unsuru oluşlarını göstermek olacaktır. Şuna dikkat çekmek isteriz ki, biz Hunların sahip oldukları tehdit niteliğinin onları mükemmel ya da kusursuz yaptığını düşünmüyoruz ancak onların sahip olduğu tehdit ve savaştaki hız gibi niteliklerinin onlara ayrıcalık kazandırdığını, bunun da tarihte Hunlara ayrı bir değer verildiğini ya da verilmesi gerektiğini kesinlikle ifade ediyoruz. Sonuç olarak bu niteliklerin Asya Hunlarına nasıl işlediği, savaş sonrası uygulamalarının komşuları için ne anlama geldiğini ve Hunlardan sonraki dönemlere nasıl yansıdığını ifade etmeyi amaçlıyoruz.

Mete Han’ın (Motun) Tunguz Seferi ve Sonrası (MÖ 209-174)

Hiung-nu (Hun) adının Çin kaynaklarında ilk geçişi bir savaşta milattan önce 4. yüzyıl olsa da [1], Milattan önceki 3. yüzyılda Asya Hunlarının Çin kaynaklarında daha fazla adının geçtiğini biliyoruz. Şüphesiz, bunun en önemli gerekçesi Çin tarihçilerinin yalnızca kendileriyle yakından ilgili şeyler hakkında kalem oynatmalarıdır. Bu da eğer eski Çin, bir kavim ya da kişiyle temasını bitirirse, o kavim ya da kişi hakkında ilişkinin kesildiği dönem ya da olaydan itibaren eski Çince ile yazılmış kaynak bulamayacağımız anlamına gelir. Bizim konumuzla alakalı ilk Hun tehdidinin belki de Çin tarihinde ve Çin tarihçiliğinde en yakından hissedildiği dönem Türkiye’de “Mete” [2] olarak bilinen “Mo-tun” ya da “Mo-tu” [3] (MÖ 209-MÖ 174) dönemidir.

Bilindiği üzere Asya Hunlarının en büyük lideri kabul edilen Mot-un, babası tarafından ortadan kaldırılmadan ya da babası Teoman’ın (Tuman) Mo-tun’u ortadan kaldırmaya gücü yetmediği için ortadan kaldırtma girişimlerinde bulunmadığı sıralarda varlığını sürdürebilmek adına tahta oturmak için gerekli hazırlıkları tamamlayarak babasını ve onun destekçilerini ortadan kaldıran Mo-tun milattan önce 209 yılında Hun tahtına oturmuştu [4]. Mo-tun’un bu hazırlık süreci, onun Chan-yü’lüğü sırasındaki gerçekleştireceği disiplin ve icraatlerinin bir aynasıdır. Mo-tun Chan-yü’lüğünün ilk zamanlarındaki doğudaki komşuları Tunguzlarla olan ilişkisi ve “vatan bilinci” konusunda Mo-tun’un ders verdiği düşünülen ve Çin kaynakları tarafından da aktarılan hikaye [5], yani Mo-tun’un eşini ve atını Tunguz liderine verip doymayan ve Mo-tun’u hafife alan Tunguzlara verimsiz bir toprak istendiği zaman Mo-tun’un hiddetlenip Tunguzlara sefere çıkması ve kendisine eşlik etmeyenler ile verimsiz toprağın verilmesini onaylayanları idam etmesi, Hun tehdidinin ne anlama geldiğini en acımasız ve güçlü bir şekilde gösteren tarihi olaydır. Günümüzde dahi ibret alınan bu olayın ne kadarı gerçek ne kadarı destansı bir anlatı sorusunu bu yazının konusu olmadığı için es geçerek, bu süreçten sonraki bildiğimiz kesin şey Hunların MÖ 3. yüzyılda doğusundaki komşuları olan Tunguzların, Hun ülkesindeki siyasi şartların karışıklığı ve Mo-tun’un yeni bir hükümdar olmasının gerekçesiyle Hun tehdidini hafife alıp, gerektiği gibi hareket edememeleridir. Belki de etseler sonuç değişmeyecekti ancak biz yazımızda tarihçiliğin bir gereği olarak olmuş şeyi ifade edeceğimizden ötürü Tunguzların, Hun tehdidini hafife almalarının sonucunu çok ağır olduğunu ve hatta bu nedenden ötürü neredeyse 200 yıl boyunca kendilerine gelemediklerini ifade etmek isteriz. Hun-Tunguz ilişkilerinin kırılma noktası olan savaşın sonuçlarından bahsetmek gerekirse Mo-tun, Tunguzlar üzerinde çok büyük bir kıyım gerçekleştirmiştir. Bahaeddin Ögel’e göre bu kıyımdan sonra hayatta kalanlar Wuhuan ve Sienbi dağlarına sığındıkları için daha sonraları Wuhuanlar ve Sienbiler olarak anılacaklardır [6]. Ancak o dağlara sığınmak Asya Hunlarından kurtulmak için yeterli olmamıştır, Mo-tun artık Tunguzları bir gelir kaynağı ve köleden farksız, alt sınıf insanlar olarak görmeye başlar dersek yanılmayız. Tunguzlar artık her sene kumaş, koyun postu, deri gibi haraçlar ödemek zorundaydılar. Ödeme yapmayanlar ya da ödeme yapmakta gecikenler cezalandırılır, eşleri ile çocukları köleleştirilirdi. Onların özgürlükleri adına ciddi fidye istenmekteydi [7]. Şimdilik, Tunguz halkının Hun mezarlarına saldırmaları haricinde [8] milattan önceki 71 senesinde Hunların savaştan dönerken yaşadıkları ve onlara çok ağır sonuçlar getiren bir iklim felaketine kadar Hunlara karşı ciddi bir tahrip girişimlerinin olmadığını biliyoruz. Sonuç olarak, Tunguzlar, eğer milattan önce 3.yüzyıldan sonrasını esas alırsak, bildiğimiz kadarıyla bir Hun tehdidinin ne anlama geldiğini yüzlerce yıl yaşamış ilk kavimdi. Bunun onlar için ne kadar korkunç bir şey olduğunu anlamak zor olmasa gerek. Hun tehdidinin ilk yansıdığı Tunguzlarla olan savaş, Asya Hun tarihinin kırılma noktalarından bir tanesi olup, Tunguzların Hun tehdidini hafife almanın ne demek olduğunu göstermeleri bakımından zaman dilimine uygunluğun esas olması bakımından yazımızın ilk dikkat çektiği tarihi olay olmuştur.

Hunların Komşularını Göç Etmeye ve Vergi Ödemeye Zorlaması (MÖ 209-160)

Asya Hunlarının Tunguzlara yaptıkları ile hafife alınacak bir güç olmadıklarını göstermelerinden çok bir zaman geçmeden diğer komşuları olan Yüe-çi’ler ve Çinliler Hun tehdidinin ne anlama geldiğini görmüşlerdir. Ch’in Hanedanı’nın yıkılışının ardından (MÖ 207) Çin’deki anarşiden Han Hanedanı (MÖ 206 – MS 221)’nın kurucusu Kao-tsu’nun gayretleriyle tam olarak olmasa da belini doğrultmaya başlamıştır. Fakat Hunlarla girdikleri savaşta, Mo-tun’un Pei-Teng Muharebesinde Hun ordusunu hasta ve zayıf göstermesi üzerine Çin orduları, gerçekleştirdikleri hücum sırasında pusuya düşürülmüştür. Belirli bir zaman sonrasında imparatorun ve maiyetinin Hunlar tarafından gitmesine müsaade edilmiş ve savaş böylelikle sona ermiş, Çin mağlup olarak ve neredeyse kendini Hunlara bağlayan bir antlaşma imzalamıştı (MÖ 198). Belirtmek gerekir ki, imparatorun gitmesine izin vermek Hunlar adına doğru bir karardı çünkü Çin imparatorunu öldürmek Hunlar için hiçbir kazanç getirmeyecekken, imparatoru sağ tutup onunla Hun üstünlüğünün kuşkusuz olduğu bir anlaşma yaparak Çin’den haraç alınması, Hunlar için ciddi bir gelir kaynağıydı ve bu anlaşmanın Hunlara devletlerarası bir üstünlük kazandıracağı açıktı. Burada anlatılması gereken asıl husus ise, Hunların Mo-tun döneminde Çin’in haricindeki diğer komşularından olan Yüe-çi’leri mağlup etseler de asıl darbeyi vuranın Mo-tun’un oğlu Chi-Yü Lao-Shang (Ki-ok Han) (MÖ 174 – 160) olduğunu bilmemiz bize neden Hun tarihinin zirvesi olarak kabul edilen Mo-tun döneminde bunun yapılmadığını ya da yapılamadığını sorgulamamıza yol açar. Ancak Mo-tun’un fazla sağlamcı kişiliği yani gerekli hazırlığı yapmadan adım atmıyor oluşu soruyu yanıtlamamızda yardımcı olacaktır. Bu dönemde Gansu gibi önemli bir ticaret merkezine sahip olan Yüe-çi’ler’e, Mo-tun’un oğlu Chi-yü Lao-Shang döneminde vurulan son darbe, önce krallarının ölümüne ardından Yüe-Çi’leri ciddi bir göçe zorlamıştır. Bu hadiseler de Yüe-Çi’lerin tarihlerini ve tarihteki yerlerini değerlendirirken o tarihten itibaren dağıldıkları için iki bölüme ayırmamıza yol açmıştır: Büyük Yüeçiler ve Küçük Yüeçiler [9].

Asya’da kapsadıkları nüfuz daha fazla olduğu için Büyük Yüeçiler olarak adlandırılanlar daha sonraları Asya’da Kuşan İmparatorluğunu oluşturacaktır. Bu imparatorluğun doğuşundaki ana unsur ise, Bozkır tarihinin belki de en olağan hali olan “bir kavmin anayurdundan kovulması” durumunu Yüe-çi’leri, Hunlar tarafından yenilgiye uğratılıp Gansu’dan kovulmalarının ardından yaşamışlardır. Sonuç olarak bu dönemdeki Hun tehdidinin sonuçlarını Çin’den ciddi gelir elde eden Hunlara ve aynı zamanda Hunların Yüe-çi’lere uyguladıklarıyla bir göç hareketine yansıdığını görürüz.

Hun – Çin Rekabeti ve Türkistan Şehirleri (MÖ 209 – MS 135)

Tarihten günümüze değin verimli toprağını korumuş olan Türkistan’ın bizim coğrafyamıza göre doğuda kalan bölgesi belgelere göre MÖ 3. yüzyıldan MS 2. yüzyıla kadar devam ettiği bilinen Hun-Çin rekabetinin en çok yansıdığı, hakim olan tehdit unsurunun en fazla olduğu ve gücün en çok el değiştirdiği bölgedir. Buradaki şehirlerde kurulan birçok yönetim (Yarkent, Hoten, Turfan, Beş-Balıg, Lou-Lan, Karaşar gibi) Hun-Çin güçleri arasında kalıp denge siyaseti kurmak zorunda kalmışlar ve varlıklarını sürdürebilmek için bazen Çin yanlısı bazense Hun yanlısı siyaset gütmüşlerdir. Hem Hun tehdidi hem de Çin tehdidini neredeyse her sene yaşamak zorunda kalan Doğu Türkistan’daki şehirlerin bu iki tehdit unsurunun kargaşaya ya da yeniden toparlanma sürecine girdikleri dönemlerde biraz daha rahat ve bağımsız hareket etmelerini görmemiz normaldir. Burada kesin olarak bilinen şey, Hunların Mo-tun (MÖ 209-174) döneminden itibaren Türkistan şehirlerinin “Hun” olmaya başladıklarıdır. Tarım açısından günümüzde dahi önemli olan bu yerin gerek tarım gerekse ticaret yollarının kontrolü adına Mo-tun döneminden itibaren Hunlara sağlamış olduğu faydaların önemi büyüktür. Ancak Çin’de Wu-di (MÖ 140-87) döneminden itibaren ileride oluşacağı belli olmaya başlayan Hun-Çin dengesinin ardından Çinlilerin Türkistan’da nüfuzlarının artmaya başladığını fakat kazandıkları yerlerin daha sonradan yine Hun hakimiyetine girdiklerini görüyoruz. Ancak; Çin tarihinin en önemli komutanlarından biri olan aynı zamanda Hun tehdidini iyi anlayan General Bançao, Hunları kendi silahlarıyla alt ettikten sonra, Türkistan’da kendi valiliği boyunca (MS 72-102) Çin hakimiyetini getirebilmiş olan bu simadan da bahsetmek gerekir. “Tutucu, dar kafalı bir iktidar uyrukların sempatisini ve sevgisini kazanamaz” [10] diyen Bançao, bazen silah zoruyla bazense zengin hediyelerle Türkistan yönetimlerini Çin’e kazandırmıştır [10]. Fakat onun öncesinde, yine kendi döneminde ve ondan sonrasında da Türkistan’da Çin’in aleyhine olan isyan girişimleri durmayacaktır. Yine de bu durumun Bançao’nun başarılı bir general olduğu hakikatini değiştirebilecek bir şey olduğunu düşünmüyoruz. Bançao emekli olduğu tarihten itibaren (MS 102) Türkistan’da zaten pek kalıcı olacağa benzemeyen Çin hakimiyeti günden güne zayıflamaya devam eder ve MS 105 senesinden itibaren Türkistan’da Hun egemenliğinin Çin’in önüne geçmeye başladığı söylenebilir. MS 107’de Çin’in Türkistan’dan çekildiğini de düşünürsek, Türkistan’daki Hun hakimiyeti MS 134’de mağlubiyete uğrayana kadar devam edecektir. MS 150’li yıllarda ise daha önce söylendiği gibi Hun adı duyulmaz hale gelecektir.

Wang-Mang’e Karşı Hunlar (MÖ 8 – MS 23)

Hun hükümdarın Hu-Han Yeh MÖ 51 yılında Çin sarayına girmesiyle Hun tarihine yeni bir dönemlendirme getirilir: “Çin tabiiyeti altında Hun dönemi” [11]. Wang Mang adlı kişi Çin’de Han Hanedanının kendi hayatı boyunca iktidara gelememesini Çin tahtına milattan önce 8 yılında oturarak sağlamış bir kişidir. Fakat kendisinin gerek iç politikada gerekse dış politikada ülkeyi faciaya götürdüğünü bunun sonucunda da kendi hayatından olduğunu biliyoruz [12]. Wang Mang’in, Hunlardan toprak istemek ve Hun Hükümdarının yetkisini düşurmek gibi politikaları daha önceki Han (Çin) İmparatorları tarafından sindirilmiş olan Hun tehdidinin yeniden doğmasına yol açtı Bu süreçten MÖ 46 senesine kadar bir bütün halinde duracak olan Hunların, Çin’in girdiği sıkıntılı sürecinden etkisiyle Çin tabiiyetinden kurtularak yeniden ve son kez toparlandıklarını görüyoruz. Son büyük Hun hükümdarı olarak da düşünülen Yu (MS 18-46) Hun tehdidini Mo-tun kadar yansıtamasa da hükümdarlığı süresince, ülkesinde isyan eksik olmayan Wang Mang’ın öldürülmesinin ardından (MS 22-23) Han Hanedanı’nın iktidara geri dönüşünden çok uzun zaman olmadan, Çin’e Hun tehdidinin varlığını askeri ve diplomasi yoluyla hissettirmiştir. Ancak şunu söylemek gerekir ki, her iki devlette, kendilerini yeniden toparlanma sürecine girişmişlerdi ve bunun için önceden olduğu gibi (MÖ 198 Hun, MÖ 51 Çin) iki devlet arasında herhangi bir ağır basma durumu söz konusu değildir.

Hunların Dağılış Süreci ve Çin Üzerinde Güney Hun Tehdidi (MS 150 – 439)

MS 46 yılından sonra Kuzey Hunları ve Güney Hunları (Kuzey Çin) olmak üzere ikiye ayrılan Hunlar’ın kuzey tarafı 150 yılından itibaren tarihe karışmaya başlarken [13][14], Güney Hunlarının kaderi Çin’de Han sülalesinin iyice otoritesini yitirmesinin ardından askerlerin kendi iktidarlarını kurma çabalarına girişmesine katılarak ve hatta bu askerlerin bazılarının bizzat Hun kökenli olmalarından dolayı tarihsel karakterlerine uygun olarak bir tehdit unsuru olmak oldu. Peter Golden’e göre 439 yılındaki Tabgaç hakimiyeti gelene Güney Hun kökenli bir sürü Hanedan [Eski Chao (304-329), Geç Chao (319-353), Kuzey Liang (398-439)] Çin’in büyük bir kısmını idareleri altına almışlardı [15]. Sonuç olarak Güney Hunları 46 senesinden bir süre sonra Han Hanedanı’nın tabiiyetine girmiş olmakla beraber Çin’in kuzeyine yerleşen topluluklarla birlikte öncesinde olduğu gibi o zamanda tehdit unsuru olmaktan çıkamamakla birlikte Çin’in siyasetine doğrudan katılabilmişlerdir. Buradaki en önemli hususlardan bir tanesi, Çin ve Çin’e yerleşip adetlerine uyum sağlayarak Çin için artık bir tehdit unsuru olmaktan çıkanlar dahi, Avrupa’ya göre 15. yüzyıl sonlarına değin başka istilacıların Çin’e dair planları ve yerleşmeleriyle tehdit altında kalacak olmalarıdır. Şüphesiz ki bunların en etkili olanlarından bir tanesi Hunların ve onların ardıllarının tehdidiydi.

Sonuç

Öncesi olduğu anlaşılan fakat ilk adı geçen Hun hükümdarı olan Tu-mın döneminden değerlendirmek gerekirse MS 2. ve 3. yüzyıla kadar devam eden, beş büyük askeri ve siyasi Hun tehdidi bu yazıda incelenmiş ve şu sonuca varılmak istenmiştir: Hunlar, tarihteki en önemli rolleri olan askerlik ve askerliklerindeki hızlılık esasına dayanarak geliştirdikleri usuller (çocukluktan itibaren gördükleri savaşçılık eğitimi, kayın ağacından yapılan oklar, harp içerisinde taktiği göstermek adına kullanılan ıslıklı ok, bozkırda kullandıkları hızlılığa ve beceriye dayanan at üzerinde savaşçılık ve okçuluk gibi) onların her zaman bir tehdit unsuru olarak kalmalarını sağlamış şeylerdi. Bu nitelikler Hunlara Asya tarihinin en önemli unsurlarından biri olmalarını sağlamış ve onlardan kalan birtakım askeri ve idari yapılanma miraslarını kendilerinden sonra gelen Türkler (T’u-Chüeh’ler) [18] gibi Asya tarihinde Hunları aşabilmiş iki imparatorluktan birine kalmıştır. Türkler kalan mirası geliştirip, Hunlardan daha kısa bir zaman diliminde üzerine koyabilmiştir. Hunları aşabilmiş bir diğer unsur ise Moğol İmparatorluğudur. Onlar da Hunlardan ve Hunların ardılları olduğu düşünülen Türklerden kalan askeri ve idari mirasları Asya’nın Kağanları oldukları iddiasıyla koruyup, aynı zamanda İran ve Çin gibi farklı yerlerde de iktidar kurdukları için oradaki idari unsurları da kendilerine kazandırabilmişlerdir. Burada son söz olarak söylenmesi gereken husus, Asya Hunlarının MS 150’den itibaren siyasi olarak kaybolmaya başlasalar da onların tehdit unsuru olmalarını sağlayan öğrendikleri ve geliştirdikleri birtakım nitelikleri kendilerinden sonrakilere miras olarak bırakabilmeleridir.

Dipnotlar

[1] Gyula Nemeth, Attila ve Hunlar, s.25

[2] Mete adının kullanımı için bknz: Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, Cilt I, s.7,8

[3] Mo-tu adının kullanımı için bknz: Pulat Otkan, Tarihçinin Kayıtları (Shi Ji)

[4] Pulat Otkan, a.g.e, s.65

[5] Pulat Otkan, a.g.e, s.65,66

[6] Bahaeddin Ögel, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi Cilt I, S.177

[7] Sergey Grigoryeviç Klyaştornıy, Kadim Avrasya’nın Bozkır İmparatorlukları, s.44

[8] Helmut Uhlig, İpek Yolu, Okyanus Yayıncılık s.138

[9] Bahaeddin Ögel, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi Cilt II, TTK, S.324

[10] Bahaeddin Ögel, a.g.e, S.112

[11] Wolfram Eberhard, Çin Tarihi, s.77

[12] Rene Grousset, Bozkır İmparatorluğu, s.57

[13] Bahaeddin Ögel, a.g.e, S.145,146

[14] Helmut Uhlig, İpek Yolu, a.g.e, s.127,128,129

[15] Bahaeddin Ögel, a.g.e, s.379

[16] Peter B.Golden, Türk Halkları Tarihine Giriş, Ötüken Neşriyat, s.77

[17] Peter B.Golden, a.g.e, s.78

[18] Masao Mori, Göktürkler Ders Notları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, s.3

Kaynakça


Aristov, Nikolay Aleksandroviç, Türk Halklarının Etnik Yapısı, Selenge Yayınları, 2014, İstanbul.

Eberhard, Wolfram, Çin Tarihi, TTK, 2007, Ankara.

Golden, Peter, Türk Halkları Tarihine Giriş, Ötüken Neşriyat, 2016, İstanbul.

Grousset, Rene, Bozkır İmparatorluğu, Ötüken Neşriyat, 2017, İstanbul.

Klyaştornıy, Sergey Grigoryeviç, Kadim Avrasya’nın Bozkır İmparatorlukları, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2018, İstanbul.

Mori, Masao, Göktürkler Ders Notları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, 2019, İstanbul.

Nemeth, Gyula, Attila ve Hunlar, Kömen Yayınları, 2014, Konya.

Onat, Ayşe, Çin Kaynaklarında Türkler Han Hanedanı Tarihinde Batı Bölgeleri, TTK, 2012, Ankara.

Onat Ayşe, Ercilasun Konuralp, Orsoy Sema, Han Hanedanı Tarihi Hsiung-nu (Hun) Monografisi, TTK, 2015, Ankara.

Otkan, Pulat, Tarihçinin Kayıtları’na ( Shİ Ji) göre Hunlar, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2018, İstanbul.

Ögel, Bahaeddin, Büyük Hun İmparatorluğu Tarihi Cilt I, II, TTK, 2014, Ankara.

Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi Cilt I,II TTK, 2014, Ankara.

Sinor Denis, Erken İç Asya Tarihi, İletişim Yayınları, 2014, İstanbul

Uhlig, Helmut, İpek Yolu, Okyanus Yayıncılık, 2000, İstanbul.