İkinci Dünya Savaşı sonrasında iki devletli bir yapıya sahip olan Almanya, bütün bir Soğuk Savaş dönemi boyunca 1961 yılında inşa edilen Berlin Duvarı’nın belirlediği gergin ve sert atmosferin etkisinde kalmıştır. Öyle ki Doğu ve Batı olarak iki farklı devletin varlığı siyasal ve toplumsal alanın düzenleyici unsuru haline gelirken, aynı toprakların farklı kutupları arasında yaşamını sürdüren hayatların temelinden etkilenmesine neden olmuştur. Bu doğrultuda ele alındığında, Soğuk Savaş’ın bitmesiyle beraber Almanya’nın birleşmesi sonrasındaki dönemde göreve gelen Şansölyelerin temel kaygılarının güç kullanımı konusundaki hassasiyet, demokrasi ve insan hakları vurgusu ve istikrar üçgeni zemininde şekillendiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu önermenin belki de en iyi gözlemlenebildiği lider olarak Şansölye Angela Merkel gösterilebilmektedir. Günümüzün en güçlü kadın liderleri olarak gösterilen Merkel tam da Soğuk Savaş’ın katı atmosferinde yoğurulan karakteristiği ile diğer liderlerden ayrılmaktadır. Bu yazımızda Almanya’nın ilk kadın Şansölyesi ve dünyanın en güçlü kadın liderlerinden birisi olan Angela Merkel’in yaşam öyküsünün bugünkü karakteristiğini ve siyasi profilini nasıl şekillendirdiğine ışık tutulmaya çalışılacaktır.
17 Temmuz 1954 yılında dünyaya gelen Angela Dorothea Kasner Batı Almanya’da yer alan Hamburg’da dünyaya gelmiş, o dönem Berlin Duvarı’nın inşa edilmesiyle ailesi ile birlikte Doğu Almanya topraklarına göç etmiştir. Babası bir papaz, annesi ise öğretmen olan Kasner, çok küçük yaşlardan itibaren Doğu Almanya’daki komünist rejimin etkisi altında büyümeye başlamıştır. Bu nedenle Almanya üzerinden Doğu ve Batı kutupları arasındaki çekişmeyi ve bu çekişmenin sonuçlarını iyi bir şekilde gözlemleme fırsatı bulmuştur. Öyle ki vermiş olduğu bir röportajda Merkel, Doğu Almanya’da geçirmiş olduğu zamanın gençlik ve yetişkinlik yıllarını kökten şekillendirdiğini söylemiştir[1]. Berlin Duvarı’nın yaratmış olduğu olumsuz sosyo-ekonomik etkilerin Merkel tarafından onun “ilk siyasi hatıralarını” oluşturduğu da ifade edilmiştir[2]. Babasının sosyalist bir papaz olması nedeniyle özel yaşamında sık sık siyasi olayların çevresinde yer aldığını ifade eden Merkel, öte yandan babasının mesleği nedeniyle kendisinin dindar olup olmadığı sorularını ise “babamın papaz olması beni daha dindar birisi yapmadı ancak ahlaki değerlerimi belirledi” şeklinde cevaplamıştır[3].
Angela Merkel’in çocukluğuna ait bir fotoğraf
İlerleyen dönemlerde liseyi üstün başarıyla tamamlayan Angela Kasner, Fizik eğitimi alarak pozitif bilimler alanında uzmanlaşmayı istemiştir. Bu sebeple ailesinden oldukça uzak bir yerde Leipzig Üniversitesinde (o dönemki adıyla Karl Marx Üniversitesi) fizik eğitimine başlamıştır. Merkel’e neden fizik eğitimi almak istediği sorulduğunda ise “Teorik fizik çok ilgimi çekiyordu. Einstein’ın izafiyet teorisini anlamak, atom bombasını keşfeden Robert Oppenheimer ve etrafındaki insanların ne düşündüğünü kavramak istiyordum.” şeklinde cevap vermiştir[4]. Üniversite eğitimi boyunca İngilizce ve Rusça dillerini de çok iyi bir şekilde öğrenme fırsatı bulmuştur. Görülebildiği üzere Merkel’in yalnızca dönemin siyasi ve sosyal ilişkilerine karşı olan tutumu değil, bilimsel ve teknolojik gelişmelerine karşı da duyarlı olduğu, böylece geleceğini ve karakteristiğini şekillendiren unsurlardan birisinin de almış olduğu yüksek fizik eğitimi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Leipzig’de oldukça hareketli geçen günler Merkel’in düşünsel arka planını da şekillendirmeye devam etmektedir. Doğu Almanya iktidar partisinin gençlik örgütlenmesi olan “Özgür Alman Gençliği (Freie Deutsche Jugend)” yapılanmasına üye olur ve bu yapılanma içerisinde hararetli siyasi tartışmalar içerisine girmeye başlar. Ancak ilerleyen zamanlarda dönemin iktidar partisi olan Almanya Sosyalist Birliği’nin (Sozialistische Einheitspartei Deutschlands) politikaları Merkel’in fikirleri ile bağdaşmamaya başlamıştır. Öyle ki 1968 Prag Baharı esnasındaki ayaklanmaların kanlı bir şekilde bastırılması, rejimde reform yanlısı sanatçı ve aydınların hapis ile cezalandırılması gibi gelişmeler Merkel’in dikkatinden kaçmamıştır. Bu esnada Fizik öğrenimine devam eden Merkel 23 yaşında kendisi gibi bir fizik öğrencisi olan Ulrich Merkel ile nişanlanmış ve Merkel soyadını bu evlilikten almıştır. Ancak daha sonra ayrılıkla sonuçlanan bu evlilik sonrası Angela Merkel bu evlilikten almış olduğu soyadını kullanmaya devam etmiştir.
“Özgür Alman Gençliği (Freie Deutsche Jugend) topluluğuna ait bir amblem.
1978 yılında Fizik akademisinden yüksek başarı ile mezun olan Merkel, çekingen ve utangaç tavrının yanı sıra özgüven sahibi ve soğukkanlı yapısıyla dikkatleri üzerine çekmiş bir öğrenciydi. Aynı yıl Berlin Bilimler Akademisi’nde iş hayatına başlayan Merkel o dönem Doğu Bloğu içerisinde meydana gelen protestoları ve toplumsal hareketlerin fitilini ateşleyen ortam iyi bir şekilde gözlemleme fırsatı yakalamıştır. Bu dönemde Merkel’in düşünsel arka planında geleceğini Batı Almanya’da kurabileceğini düşüncesi de baş göstermeye başlamıştır. Bu nedenle Almanya’nın birleşmesinin simgesel olayı olarak kabul edilen 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılışı Merkel’de büyük bir heyecan uyandırmıştır. Meydana gelen değişmeler ile birlikte bu tarihten itibaren Merkel, Hristiyan Demokratlar Birliği (CDU) bünyesinde siyasete atılmaya başlamıştır.
CDU bünyesinde siyasi kariyerini devam ettirme süreci Merkel açısından bir dönüm noktasıdır. Almanya’nın birleşmesinden sonra yapılması planlanan ilk demokratik seçimlerde Merkel Demokratik Uyanış Partisi (Demokratischer Aufbruch) çatışı altında basın sözcüsü olarak görev yapmaktaydı. Ancak 18 Mart 1990 yılında yapılacak olan seçimlere kısa bir süre kala parti içerisinde yönetim kademesinde patlak veren çeşitli skandallar nedeniyle seçimden yenik çıkmıştı. Hristiyan Demokratlar Birliği (CDU) bu seçimi kazanan taraf olmuştu ve bu durum Merkel’in siyasi kariyerini CDU çatısı altında devam ettirebileceği anlamına geliyordu. Birleşen Almanya’nın ilk Şansölyesi Helmuth Kohl’ün kabinesinde 1991 yılında Kadın ve Gençlik Bakanı olarak görev bulan Merkel daha sonra 1998 yılında CDU Genel Sekreterliğine, 2000 yılında CDU Başkanlığına ve son olarak 2005 yılında Şansölye olarak Almanya’ya hizmet verecektir[5]. Merkel’in parti içerisindeki bu hızlı yükselişi Thompson ve Lennartz’ın ifadesiyle tesadüfün, krizin ve siyasi kazanımların bir araya gelerek oluşturduğu bir kombinasyonu ifade etmektedir[6]. 3 Ekim 1990’da Almanya “İki Artı Dört Antlaşması” çerçevesinde resmi olarak birleştiğinde Merkel CDU’nun Doğu Almanya sözcüsü olarak belirsiz bir gelecekle karşı karşıya kalmış, ancak kısa zaman içerisinde partideki ağırlığını artırarak yükselmeye başlamıştır. 2 Aralık 1990 yılında CDU’dan Almanya Federal Meclisi’ne milletvekili olarak seçilmiştir. Merkel Kohl’ün yanında yetişmeye devam ettiği süre boyunca sürekli “Kohl’ün Kızı” olarak adlandırılmıştır[7]. 1991 yılında Kadın ve Gençlik Bakanı olarak başladığı görev süresi boyunca yürürlüğe konmak istenen yasa tasarıları alaylı bir biçimde karşılanmış, yeteri kadar güçlü bir siyasi imaj inşa edememiştir. Yine de bu süre zarfında önemli deneyimler elde eden Merkel, sabır ve sessizlik içerisinde Şansölye koltuğuna giden yolu döşemiştir[8].
Dönemin Şansölyesi Helmuth Kohl’ün yanından ayırmadığı Angela Merkel ile bir fotoğrafı.
Dönemin Şansölyesi Helmuth Kohl’ün kabinesi içerisinde iki dönem bakanlık yapan Merkel, kazanmış olduğu tecrübeler ve siyasetin soğuk havasından alışkanlık edindiği deneyimler ile birkaç sene içerisinde artık Kohl’e kafa tutan bir siyasi figür haline gelmiştir. Öyle ki bir zamanlar Kohl’ün en yakınında tuttuğu, önemli ziyaretlerde yanından ayırmadığı Merkel artık yavaş yavaş Kohl’ün kararlarını çekinmeden eleştirebilecek cesareti kazanmıştı. Bu açıdan 27 Eylül 1998 yılındaki seçimler Kohl’ün ve liderliğini sürdürdüğü partisi olan CDU’nun hezimeti ile sonuçlanmış, Sosyal Demokrat Parti (Sozialdemokratische Partei Deutschlands-SPD) lideri Gerhard Schröder Şansölye olarak seçilmiştir. Bu gelişme sonrasında CDU içerisinde esen soğuk rüzgarlar Kohl döneminde gerçekleşen “bağış skandalı” nedeniyle bir çeşit başkaldırıya dönüşmüştür. Bağış skandalı olarak adlandırılan mesele Kohl’ün iktidarı boyunca Almanya Federal Anayasası’na aykırı biçimde ihalelerin verildiği şirketlerden alınan rüşvetler ve kaynağı belirsiz yüklü miktarda bağışları ifade etmektedir. Bu mesele daha sonra Kohl tarafından da itiraf edilmiştir[9]. Bu skandal sonrası Merkel siyasi kariyeri açısından büyük bir risk almış ve Kohl’e karşı sert bir şekilde parti içi muhalefetin en gür seslerinden birisini oluşturmuştur. Bu durumu Kohl’ün partiden uzaklaştırılması için bir fırsat olarak gören Merkel 10 Nisan 2000 tarihinde CDU’nun Essen’de gerçekleştirdiği olağanüstü kurultayda CDU Genel Başkanı olarak seçildi. Seçildiği günden itibaren CDU içerisinde yozlaşmış olan birçok yapıya karşı bir çeşit savaş açan Merkel, Kohl’e karşı almış olduğu zafer ile siyasi kariyerinde yeni bir dönüm noktasına erişmiştir. Bununla birlikte CDU tarihinde ilk defa kadın, Doğulu ve Protestan bir lider olarak dikkatleri üzerine çeken Merkel artık her yönden benzersiz bir lider olarak gösteriliyordu.
Merkel’in 10 Nisan 2000 tarihinde CDU Genel Başkanlığı seçimlerini kazandığı gün çekilen bir fotoğraf.
Merkel’in yakalamış olduğu bu hızlı çıkış 2002 yılında yapılan genel seçimlerin kaybedilmesi ile bir dönem kesintiye uğramıştır. Ancak bu dönemde Merkel’in Schröder’e karşı kaybetmesinin bir diğer nedeni de Schröder önderliğindeki SPD’nin uluslararası alanda ABD’nin Irak’a müdahale kararına yapmış olduğu sert muhalefetin Alman kamuoyu üzerinde bıraktığı etkidir. Merkel her ne kadar bu seçimi kaybetmiş olsa da yenilgilerden zaferler çıkarmayı bilen bir lider olarak göze çarpmaktadır. 2005 yılının Mayıs ayına gelindiğinde Sosyal Demokrat Parti lideri Gerrard Schröder ülke genelinde erken seçim kararını açıkladığında bu karar Merkel için hem bir fırsat hem de bir dönüm noktası anlamına gelmekteydi. Merkel kamuoyu anketlerinde Doğulu, kadın ve Protestan bir başbakan adayı olarak yarışı önde götürüyordu. Öyle ki Merkel kamuoyu rüzgarına ters düşmemek amacıyla o dönem Türkiye’nin AB üyeliği meselesinde bile Türkiye’nin üyeliğine karşı bir tutum sergilemekten kaçınmamış, iktidara geldikten bir süre sonra da bu tutumunu devam ettirmiştir[10]. Nitekim CDU/CSU bloğunun oyların yüzde 35’ini alması üzerine Angela Merkel 22 Kasım 2005’te Şansölye olarak iktidara gelmiştir.
Merkel 2021 yılında CDU Genel Başkanlığı’nı bırakacağını açıkladı.
İktidarı boyunca sosyal politikalara öncelik veren, ekonomik istikrarı sağlamayı öncelikli hedefi olarak belirleyen Merkel, Almanya’nın dış ilişkilerini de sahip olduğu karakteristiği ile uyumlu bir biçimde geliştirmiştir. Gerek Avrupa Birliği üyesi ülkeler ile gerekse diğer ülkeler ile dengeleyici ve istikrarlı ilişkiler kurma gayreti içerisine girmiştir. Zaman zaman kendisine yönlendirilen eleştirileri kulak ardı etmeden dikkate alan, aynı zamanda yanlış gördüğü noktaları da eleştirmekten kaçınmayan bir lider olarak ön plana çıkmaktadır. Gençlik döneminden itibaren soğukkanlı ve sabırlı yapısını bilim insanı kimliği ile birleştirebilen Merkel, siyaset arenasında edindiği tecrübeler ile bugün Şansölye konumuna erişmiştir. Bu anlamda Merkel, diğer dünya liderleri arasında yerini almış ve iktidarda kaldığı süre boyunca adından söz ettirmeyi başarmıştır. Merkel 2021 yılında CDU Genel Başkanı ve Şansölye olarak son kez görev yapacak olsa da, Merkel’in öyküsü liderlerin düşünsel arkaplanının nasıl şekillendiğini anlamak açısından önemli bir örnek teşkil etmektedir.
[1] Mark Thompson, Ludmilla Lennartz (2006) “The Making of Chancellor Merkel” German Politics,15(1). s.100-101
[2] Alan Crawford, Tony Czuczka (2013) “Angela Merkel: A Chancellorship Forged in Crisis”. Cornwall: John Wiley & Sons. s.30
[3] Celal Özcan (2018) “Savaşı Sabreden Kazanır:Şansölye Merkel’in Hikayesi ve Türkiye İlişkileri” Doğan Kitap. s.17
[4] Gerd Langguth (2005) “Angela Merkel” Deutscher Taschenbuch Verlag,Münih s.72
[5] Sarah Elise Wiliarty (2008) Angela Merkel’s Path to Power: The Role of Internal Party Dynamics and Leadership, German Politics, 17:1, s.81
[6] Mark Thompson, Ludmilla Lennartz (2006) “The Making of Chancellor Merkel” German Politics,15(1). s.99-110
[7] A.g.e s.103
[8] Celal Özcan (2018) “Savaşı Sabreden Kazanır:Şansölye Merkel’in Hikayesi ve Türkiye İlişkileri” Doğan Kitap. s.52
[9] BBC Türkçe (2005) “Kohl’den Rüşvet Savunması” Erişim Adresi: http://www.bbc.co.uk/turkish/europe/story/2005/08/printable/050803_kohl.shtml Erişim tarihi: 1 Kasım 2020
[10] Milliyet (2005) “Merkel: Türkiye’nin üyeliği garanti değil” Erişim Adresi: https://www.milliyet.com.tr/dunya/merkel-turkiyenin-uyeligi-garanti-degil-136914 7 Kasım 2020 tarihinde erişildi.
Kaynakça
Alan Crawford, Tony Czuczka (2013) “Angela Merkel: A Chancellorship Forged in Crisis”. Cornwall: John Wiley & Sons.
BBC Türkçe (2005) “Kohl’den Rüşvet Savunması” Erişim Adresi: http://www.bbc.co.uk/turkish/europe/story/2005/08/printable/050803_kohl.shtml Erişim tarihi: 1 Kasım 2020
Celal Özcan (2018) “Savaşı Sabreden Kazanır:Şansölye Merkel’in Hikayesi ve Türkiye İlişkileri” Doğan Kitap.
Gerd Langguth (2005) “Angela Merkel” Deutscher Taschenbuch Verlag,Münih
Mark Thompson, Ludmilla Lennartz (2006) “The Making of Chancellor Merkel” German Politics,15(1).
Milliyet (2005) “Merkel: Türkiye’nin üyeliği garanti değil” Erişim Adresi: https://www.milliyet.com.tr/dunya/merkel-turkiyenin-uyeligi-garanti-degil-136914 7 Kasım 2020 tarihinde erişildi.
Sarah Elise Wiliarty (2008) Angela Merkel’s Path to Power: The Role of Internal Party Dynamics and Leadership, German Politics, 17:1.