Hristiyanlığın parçalanmasına giden süreci incelemeden önce, 16.yüzyılın başlarında Avrupa sosyal yaşantısının durumu açısından genel bir değerlendirmede bulunacak olursak, zenginleşme ve refah artışının beraberinde getirdiği çeşitlilik, bu çeşitliliğin de katkıda bulunduğu birleştirici bir sosyal yaşantının varlığından söz edilebilir. Osmanlı toprakları haricindeki Avrupa’nın bütünüyle Hristiyan olduğu, Osmanlı kontrolündeki Avrupa topraklarında İslam’ın iki yüz yıl kadar daha süreceği bir dönemin başlarını belirten 1500’lü yılların ilk çeyreği, aslında Hristiyan dünyasındaki önemli bir ayrılığın da yakın geçmişine komşuluk ediyordu. 1453 yılında Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti Constantinopolis, Osmanlı tarafından işgal edilmişti, bu sebepten ötürü 1453 yılı aynı zamanda Hristiyanlık dünyasındaki Ortodoks ve Roma kiliselerinin arasındaki ayrılığa da işaret etmektedir.
1500’lü yılların başında, Katolik olan Batı Avrupa’da otoritenin elde tutulduğu tek kurum kiliseydi. Laik hukuk kurallarının yanı sıra kilisenin kendi dini kuralları da vardı. Kıta çapındaki tüm üniversiteler din adamları tarafından yürütülüyor ve bu durum halk tarafından da normal karşılanıyordu. Ancak yine bu yıllarda ortaya çıkan bir dizi hareket, daha sonra “Protestan Reformasyonu” olarak adlandırılacak ve kilisenin Orta Çağ’dan bu yana sağladığı otoritesini ve Hristiyan dünyası arasındaki inanç birliğini temelden sarsacaktı. Her ne kadar belli bir kesim tarafından yapıldığı şeklinde bir adlandırılmada bulunulsa da, “Reformasyon” hareketi kendi içerisinde köklü, zengin ve karmaşık temellere sahipti. Sonuçları arasında yeni kilise kültürlerinin ortaya çıkması, İncil’in farklı şekillerde vaaz edilmesi ve milyonlarca insanın yaşam kavramını titizlikle oluşturulan bireysel ahlak ve vicdan kurallarına göre yeniden şekillendirilmesi gibi önemli etkiler bulunan bir hareketti (Roberts 2015:313). Başlangıçta dini otorite konusunda önemsiz bir tartışma olarak görülen bu hareket temelde aynı zamanda prenslikler ve kilise arasında bir iktidar savaşı, otoriteye karşı bir halk başkaldırısı ve kilise içinde sapmalar yaşandığını savunan bazı din adamlarının kiliseyi doğru yola sokma çabasını içerir.