Tarikakli Logo
Yükleniyor...
Britanya’nın Asya’daki Varlığı ve Afyon Savaşları
Tem 19, 2023

Giriş

Çin, tarih boyunca diğer coğrafyalara ve uluslara nazaran her zaman kendine has özellikler barındırmıştır. Çin’in benzersizliği, Henry Kissinger’ın ifadesiyle bizzat yani başlangıcıyla karşımıza çıkar. Zira pek çok kişi için Çin ezelidir ve Çin’in diğer uluslara nazaran bir başlangıcı yok gibi görünür.[1] Orijininden başlayan bu benzersizlikler çağlar boyu devam eder ve 19. yüzyılın başına, ele alacağımız konuya kadar uzanır. Nitekim Afyon Savaşları’nı diğer sömürgecilik için yapılan savaşlardan ayıran husus Çin’in ekonomik yapısının benzersiz olmasıdır. Bu konuda Çin’e has olan şey herhangi bir ulus ile girdiği ticaret ilişkisinde daima cari (ticari) fazla vermesidir. Öyle ki, dünya üretiminin %38’ini tek başına gerçekleştiren bu büyük ülke, 18. ve 19. yüzyıl başlarında Avrupa’nın fabrikası niteliğindeki Britanya’yla yaptığı ticarette dahi cari fazla vermiştir.[2] Aynı tarihte, Britanya’ya “Avrupa’nın Fabrikası” unvanını kazandıran üretimin dünya genelindeki üretim içerisindeki payının %5 olduğunu düşündüğümüzde[3] Çin’in ne denli büyük bir ülke olduğu anlaşılabilir. İmparatora atfedilen bir mektupta da net ve kesin bir şekilde ifade edildiği gibi Çin, dış dünya ile herhangi bir ticari faaliyette bulunmadan da varlığını sürdürebilirdi:

“[Çin, kendi ürettiğine karşılık] barbarların (yani Avrupalıların) ürünlerini ithal etme ihtiyacı duymamaktadır. Fakat Kutsal İmparatorluğumuzun ürettiği çay, ipek ve porselen Avrupalı ulusların ve sizlerin vazgeçilmez ihtiyaçları olduğundan, iyilik göstergesi olarak istekleriniz karşılansın ve ülkeniz ihsanımızdan yararlansın diye yabancı hongların (tüccarların) Kanton’da kalmasına izin verdik. [parantez vurgular bize ait (e.n.)]”[4]

Çin’in dış dünya ile olan nispeten daha izole ilişkileri de bu bağlamda açıklanabilir. Gerek Coğrafi Keşifler ile gerekse de Yeni Çağ’da sömürgeciliğin yayılması gibi diğer ulusları kendi dış dünyalarıyla etkileşime sokan bu ihtiyaç giderme dürtüsü Çin için söz konusu değildir. Zira dönem dönem Afrika gibi bölgelere yapılan keşiflerin ve kurulan temasların kalıcı olmamasının altında yatan sebeplerden biri olması muhtemeledir.[5] Tabii bu dışa kapalılığın birden fazla sebebi olduğu şüphesizdir. Mesela Michael Mann’ın ileri sürdüğü tezlerden birisi ülkenin daima göçebe tehdidi ile yaşamasıdır.[6] Bu tezler çoğaltılabilir fakat bunu yapmak bu yazının kapsamı dışında olduğu için bu meseleyi burada bırakacağız. Vurgulamak istediğimiz mesele, 18. yüzyıl sonlarında ve 19. yüzyıl başlarında karşımızda kendi kendine yetebilen, dışarısıyla münasebette bulunmak istemeyen ve buna ihtiyacı da olmayan, girdiği her ticari ilişkiden cari fazlalar elde eden bir Çin’in varlığıdır.

İşte Britanya ticari anlamda Çin’i keşfettiğinde daha önce hiçbir yerde karşılaşmadığı bir şey ile karşı karşıyaydı. Zira Hindistan gibi kalabalık bir ülkeyi bile sömürgeleştirebilmiş, askeri ve diplomatik gücünün yetmediği yerde de -Osmanlı örneğinde olduğu gibi- en azından gümrük vergilerini kendi lehine %3 gibi seviyelere indirebilmiş[7] “her şeye muktedir bir güç” olan Britanya’nın Çin ile karşılaştığında hangi şartlarda olursa olsun kârlı çıktığı bir ticaret mümkün gözükmüyordu. Bu zamana kadar “serbest ticaret” dinine inanan[8] ve ülkeleri kudretli donanmasıyla serbest ticarete açan Britanya Çin kayasına toslamıştı.[9] Fakat bu “her şeye muktedir güç” tabii kârlı bir ticarete giden yolu açma kudretini de kendinde bulacaktı. Bu da tam olarak Afyon Savaşları’nın hikayesi olacaktı.

Fatih Karaman


Britanya’nın Asya’daki Varlığı ve Afyon Savaşları

 Dünya tarihinde meydana gelmiş olan muhtelif savaşların yorumlanması çoğunlukla neden ve sonuç ilişkisi etrafında gelişmiştir. Ancak bir savaşı anlatırken en önemli kısmın süreci meydana getiren gelişmelerin detaylı şekilde verilmesidir. Ele alacağımız konu olan Afyon Savaşları’nda da bu yolu izlemenin oldukça yerinde olacağının kanaatindeyim. Bunun en büyük sebebi Avrupalı bir güç olan Britanya ile Asya’da oldukça geniş bir toprak hacmine sahip olan Çin’in nasıl karşı karşıya geldiğini daha iyi anlamamız içindir. Ancak Britanya’yı Avrupalı bir güç olarak değerlendirirken bir hususa oldukça dikkat edilmesi gerekmektedir. Bu husus, adanın 19. yüzyılda hiçbir dönemde olmadığı kadar küresel bir yapıya kavuşmuş olmasıdır. Bu küreselliği ile Avrupalı bir devlet olmanın çok ilerisine değerlendirilmesi gerekmektedir. Britanya’nın 19. yüzyıldaki bu durumunu belirtmenin İmparatorluk döneminin sinir uçlarını taksim etmek konusunda oldukça önemli bir yere sahip olduğunun kanaatindeyim. Yazımızda Afyon Savaşları’nın bu eksen etrafında nasıl şekillendiğini ayrıntılı bir şekilde ele alacağız.

  Afyon Savaşları’ndan önce Britanya’nın konumu ile ilgili önemli kırılma noktalarından bahsetmenin yazımız için ehemmiyeti oldukça önemlidir. Britanya Adası’nın 19. yüzyıldaki gelişmeleri hakkında okuma yaptığımız zaman karşımıza çıkan ilk iki önemli tarih 21 Ekim 1805 yılında meydana gelen ve Britanya’nın zaferi ile son bulan Trafalgar Deniz Muharebesi ve 1815 yılında Napolyon’un iktidardan düşerek sürgüne gitmesidir. İlk olarak Trafalgar’da kazanılan zaferin Britanya’nın 19. yüzyıldaki meydana getirecek olduğu geniş imparatorluğun ilk kıvılcımı olarak nitelendirilmesidir. Bunun sebebi savaşın sonucunda Britanya donanmasına rakip bir gücün ortada kalmamasıdır. İkincisi Napolyon’un iktidardan düşmesi ile Avrupa’da meydana gelen barış ortamıdır. Bu dönem “Avrupa İttifakı” olarak adlandırılmış ve 1815 ile 1848 yılları arasını kapsamıştır. Değindiğimiz noktaların ortak sonucu Britanya’nın Fransız tehdidinden büyük ölçüde kurtulmuş olması ve Avrupa içerisinde meydana gelen barış döneminin Britanya’nın emperyal amaçlarına ortam sağlamış olmasıdır.[10] Aslında bu durumun bütün Avrupa ülkeleri için geçerli olduğunu söylemek zorundayız. Hiçbir Avrupa ülkesi kıta içerisindeki sınırlarını güvence altına almadan küresel anlamda yayılma fırsatını elde edemezdi. Bu yüzden Avrupa’nın emperyalizminde 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyılın başında ciddi ölçüde aksama meydana geldiğini söyleyebiliriz.[11] Napolyon düştükten sonra Avrupa’da sürekli ittifakların kurulmasının en temel sebebi de bu mesele olmuştur. Bu yüzden 21 Ekim 1805 tarihinde kazanılan Trafalgar zaferini II. Viyana kongresi ile taçlandırmanın oldukça yerinde olacağının kanaatindeyim. Çünkü kongre bu zaferin başarısını tanıyan bir niteliğe sahiptir ve Britanya’nın Avrupa içerisindeki konumunu göstermektedir.

Viyana Kongresi’nden sonra Britanya’nın bir reform süreci içerisine girdiğini görmekteyiz. 1815 ile 1832 yılları arasını kapsayan bu reform sürecinin en temel amacı Napolyon Savaşları’ndan sonra elde edilen başarıların korunmasıdır. Bu dönüşümü idari, sosyal ve ekonomik yönden detaylı bir şekilde almak ise başlı başına bir kitap konusudur. Bu yüzden yazımızın ana ekseni etrafından çıkmadan Britanya’nın değişim sürecinden kısa bir şekilde bahsetmek zorunda kalacağız. İdari ile sosyal yapının geçirmiş olduğu bu sürecin yanında asıl değinmemiz gereken meselenin adanın liberal bir zemin üzerinden sanayileşme yoluna giden sürecini ele almak olmalıdır. Bu dönüşüme “Sanayi Devrimi” adı verilmiş olmasına rağmen tarihçiler arasında sürekli olarak bir tartışma konusu olmuştur. Ancak şunu belirtmemiz gerekir ki insanlık tarihinde Tarım Devrimi’nden sonra meydana gelmiş en önemli gelişme sanayi çağının başlaması ve bu sürecin başında Britanya’nın olmasıdır.


 Konumuzun ehemmiyeti açısından sanayileşme sürecine değinmemizin yegâne sebebi Britanya’nın ekonomik anlamda nasıl bir değişim geçirdiğini görmemiz içindir. John M. Hobson bu süreci “Sanayileşme sürecindeki İngiltere’nin geleneksel imajı gerek kozmopolit gerekse liberal açıdan serbest ticaretin cenneti olarak tanımlanabilir.”[12] şeklinde değerlendirmeye almıştır. Aslında Hobson’un değerlendirmesinde yer alan liberalizm vurgusuna İngiltere içerisinde yer alan tüketim seviyesinin ne derece yoğun olduğundan bahsetmek oldukça önemlidir. Bunun sebebi İngiltere içerisinde yer alan tüketim fazlalığının Sanayi devriminden önce meydana gelmiş olmasıdır. Bu konuda hatırlanması gereken en önemli isimlerden birisi Daniel Defoe’dir. Kendisi The Complete English Tradesman (1725) adlı eserinin içerisinde İngiltere’nin tüketim seviyesine şu şekilde bir değerlendirme getirmiştir:

“İngiltere, dünyanın diğer bütün ülkelerine oranla üretildikleri ya da işlendikleri çeşitli ülkelerden ithal edilen yabancı kökenli malları, daha fazla tüketiyor. … Bu ithalat, esas olarak şeker ve tütünden oluşuyor; Büyük Britanya’da bunların tüketimi, pamuk, çivit, pirinç, zencefil, pimento ya da Jamaika kırmızı biberi, kakao ya da çikolata, rom ve melas tüketiminin yanında pek akıl erdirilecek gibi değildir…”[13]

  Defoe bu kısmı kaleme aldığı zamanda daha İngiltere, İskoçya ile yeni birleşmişti (1707) ve Büyük Britanya olarak anılmaya başlamıştı. Henüz İmparatorluk olmaktan çok uzan olan bu ada ülkesindeki tüketimin bu derece fazla olması aslında sanayileşme dönemine doğru yeni bir anlayış geliştirmemize olanak sağlamaktadır. Defoe’nun eserinin içerisinde en çok vurgu yapılan kısmın şeker ve çay olduğunu görmekteyiz. Bunun çeşitli sebepleri üzerinde çalışmalar mevcuttur ancak bizim ele almamız gereken kısım İngilizlerin bireysel yaşamlarına olan düşkünlükleri ve tükettikleri şeylerden almış oldukları mutluluk hissi olacaktır. Buna değinmemizdeki sebep günümüz dahil olmak üzere insan ırkının geçmiş tarihinde tükettikleri ürünlerden mutluluk ve rahatlama hissini elde etmesidir.[14] Bu hususta karşımıza çıkan üç alkaloid (herhangi bir bitki tarafından üretilen kimyasal bileşen) molekülün ön plana çıktığını görmekteyiz. Bunlar sırasıyla, haşhaştan elde edilen morfin, tütündeki nikotin ile çay, kahve ve kakaodaki kafeindir.[15] Ancak konumuzu Britanya sınırları içerisinde tuttuğumuz zaman 18. ve 19. yüzyılda en fazla mutluluk hissi veren ürünlerin şeker, kafein ve çay olduğunu görmekteyiz. Şekere karşı İngiliz halkının bu derece rağbet göstermesinin yegâne sebebi şekerin kafein ile karıştırılarak içilmesiydi. Bu sayede İngiliz sanatçılarının birçoğu zihnin açıldığını ve yaratıcılık arzusunun geliştiğini ileri sürmüştür. Saymış olduğumuz her ürün ithal elde ediliyordu ve zirveyi bu ürünler içerisinden şeker temsil ediyordu. Öyle ki 1750 ile 1820 yılları arasında Britanya genelinde en fazla ithal edilen ürün şeker olmuştur. Britanya genelinde tüketilen şekerin Fransa’dan on kat fazla (2 libreye karşılık 20 libre)[16] olduğunu göz önüne aldığımız zaman İngiltere’nin mutluluk olarak gördüğü bu ürünlere ne kadar önem verdiğini anlayabiliriz. Ancak bu ürünlerin arasından en fazla değinmemiz gerekenin çay olması gerektiğini söylemem lazım. Bunun sebebi İngiltere’de çay tüketiminde olan fazlalığın tarihi şekere olan rağbetten öncesine dayanmasıdır. 31 Aralık 1600 yılında kurulan Doğu Hindistan Ticaret Şirketi’nin Japon Adası olan Hirado’dan getirmiş olduğu çayların İngiltere’ye doğru yola çıkması sonucunda ciddi bir rağbetin arttığını söyleyebiliriz. II. Charles’ın hükümdarlığı (1660-1685) zamanında çay sadece Londra’nın önde gelen zenginleri tarafından tüketilebiliyordu ancak tüketim oranı o kadar fazla artış göstermişti ki III. George’un döneminde (1760-1820) çayı Britanya içerisinde yer alan bütün halk içebiliyordu. Hatta çay tüketimi öyle bir hale gelmişti ki alkollü içki ve biralara rakip bir konumda yer alıyordu.[17] 1658 yılına geldiğimiz zaman ise çayın İngiltere genelinde reklamlarının yapıldığını görmekteyiz. Bu tarih aynı zamanda İngiltere genelinde çayın milli içecek olarak adlandırıldığı dönem olma özelliğine sahiptir. Ancak çay tüketimi konusunda en önemli dönemin 18. yüzyıl başı olduğunu belirtmemiz lazımdır. Daha yüzyılın başında Londra’ya 65.000 librelik çay ithali yapılırken tüketim seviyesi anormal bir şekilde artış gösterdi ve 1746 ile 1750 yılları arasındaki bu dört yıllık zamanda tüm Britanya genelinde 2,5 milyon librelik çay ithali gerçekleşti. Bu oranlar sayesinde Britanya genelinde tüketilen ürünlerin sanayileşme dönemi öncesinde hangi seviyede olduğunu daha iyi taksim edebiliyoruz. Aslında konumuza bu noktada giriş yapmamız oldukça yerinde olacaktır. Çünkü çayı, şekeri, kafeini ve tütünü böylesine tüketen bir ada ülkesi için Asya ticaretinin ne derece önemli olduğuna vurgu yapabiliriz.

Hatırlarsınız John M. Hobson’un bir cümlesine atıfta bulunarak sanayileşme sonrası Britanya şehirlerinin Londra başta olmak üzere kozmopolitleştiğine değinmiştik. Bu kozmopolit hâlin Kraliçe Victoria döneminde daha belirgin hale geldiğini söyleyebiliriz. Başkent Londra’nın 1700 yılında 674.000 olan nüfusu 1820 yılına geldiğimiz zaman 1.274.000’i bulmuştur.[18] Aynı zamanda 1800 ile 1840 yılları arasında Britanya genelinde doğum oranlarının ölüm oranların oldukça üstüne çıktığını göz önünde bulundurursak ülke geneli içerisinde ithal ürünlerin tüketimi konusunda oldukça büyük bir pazarın meydana geldiğini söyleyebiliriz. Elbette ithal ürünlerin başında Çay’ın gelmesi Britanya’nın Doğu Hindistan Şirketi üzerinden Çin ile Yaptığı ticareti ilerletmesine sebebiyet vermiştir.

 Britanya ile Çin arasındaki ticari ilişkilerini Doğu Hindistan Ticaret şirketi üzerinden 1694 yılında başladığı bilinmektedir. Ancak iki ülke arasındaki ticaretin geliştirilmesi adına en önemli tarihin 1793 yılı olduğunu söylemeliyiz. Bu tarihte Pekin’e gelen Lord Macartney İmparator Ch’ien-Lung’a (乾隆帝) Kral III. George’un yazmış olduğu mektubu teslim etmiştir. Ancak İmparator bu ilişkilerin ticari boyutta gelişmesine sıcak bakmadığını III. George Yazmış olduğu mektupta şu şekilde dile getirmiştir:

“Elçinizin de kendisi görebileceği üzere her şeye sahibiz. Objelere garip ya da pratik olarak hiçbir değer biçmem ve sizin ülkenizin malları işimize yaramaz.”[19]

Bu aslında Çin’in Avrupalı devletlere karşı ticaret alanlarını güvence altında tutmasının başka bir göstergesi niteliğindedir. Ancak en başta değindiğimiz gibi Britanya, Napolyon Savaşlarından sonra Avrupa içerisindeki barış dönemini emperyal emelleri uğrunda iyi bir şekilde değerlendirmek isteği içerisine girmiştir. Çayın, şekerin ve tütünün bu denli hızlı tüketildiği Britanya için Çin’den gelen ithal ürünler son derece önem arz etmektedir. Bu yüzden Hindistan üzerinden Çin’e ithalatı gerçekleştirilecek ürünlerin maliyetinin son derece düşük ve kazançlı olması gerektiği düşüncesi meydana gelmiştir. Bu doğrultuda Doğu Asya’da “Altın Üçgen” olarak adlandırılan Burma, Laos ve Tayland bölgelerinde yetişen afyon Britanya’nın Çin’e ihracatının en kilit kısmını oluşturacaktır.

Grafik 1: 1730 ile 1832 yılı arasında Doğu Hindistan Ticaret Şirketi’nin Çin’e yapmış olduğu Afyon ihracatı. İan Morris, ‘’Dünyaya Neden Batı Hükmediyor? (Şimdilik)’’, s. 597.

Bu tablo sayesinde görüyoruz ki Çin’e aslında bir yüzyıl boyunca afyon satışı yapılmaya çalışılmıştır. Ancak belirtmek isterim ki Çin daha 1729 yılında Afyon tüketimini ve ithalatını bütün ülke içerisinde yasaklamıştır.[20] Bu kısıtlama 1800 yılına kadar devam etmiştir. Ancak bu dönem aralığında kısıtlamanın olmasına rağmen Çin içerisinde karaborsacılık faaliyetleri baş göstermiş ve bazı bölgeler de afyon üretimi devam etmiştir. Tablo içerisinde 1800 yılına kadar olan ufak yükselmenin sebebi ise bu kaçak yetiştirme faaliyetleridir. 1816 yılından sonra bu oranın artmasındaki sebep ise yukarıda açıklamış olduğumuz Avrupa içerisinde barışın meydana gelmesi ve Britanya’nın Doğu Asya içerisindeki aktif politika izlemesinden dolayıdır. Ancak burada şuna değinmek isterim afyon tüketimi sadece Çin’i değil bizzat Britanya’nın da kendisini etkilemiştir. Doğu Hindistan Şirketi’nin Britanya’ya getirmiş olduğu ürünler içerisinde afyonun da bulunduğu bilinmektedir. Afyon’un ada genelinde kullanımında bir artış yaşanmış ve bu mesele ülkenin iç politikasında önemli bir mesele haline gelmiştir.[21] Bu duruma Lord Macaulay’in 1833 yılında Avam Kamarası’nda yapmış olduğu konuşma sırasında meseleye şu şekilde değinmişti:

“Hindistan’da bulunan tiranların/zorbaların seçkin bir öznenin kapasitesinden korktukları için gerçekleştirmiş olduğu uygulamalardır… Kişi her gün önceden hazırlanmış olan bir doz afyon kullanılarak uyuşturulur, sonuç olarak da ilaçla uyuşturulan bu zavallıların tüm bedensel ve zihinsel güçlerinin yok olması ve onu çaresiz bir aptala dönüştürmesi birkaç ayı bulurdu. Suikast ile öldürülmekten daha korkunç olan bu iğrenç hile, tam da onu kullananlara layıktı… Bu, İngiliz milleti için asla örnek alınabilecek bir davranış değildir. Toplumu sersemletip, paralize etmek için afyonu halka veremeye asla rıza göstermeyeceğiz.”[22]

 Bu tarihten sonra Britanya içerisinde afyon kullanımına sınırlama getirilmiş olmasına rağmen tam bir engelleme söz konusu olamamıştır. Ancak Doğu Hindistan Ticaret Şirketi afyon satışlarını Çin’e kaçak yollar ile sokmaya devam etmiştir. Bu durumun yanında Çin’den Tayland’a doğru sürülen bazı halkların ihracat yapmak için afyonu kullanması aslında karşımıza başka bir tabloyu çıkarmıştır. Bu halklar içerisinden en çok Hmong, Lu Mien, Akha, Lahu ve Lisulular ön plana çıkmıştır.[23] Bu halkların dağlık bölgelerde yaşaması aslında gelir kaynakları olarak afyonu kullanmasının bir sonucudur.

 Savaş kısmına gelmeden önce bir noktaya daha değinmenin oldukça iyi olacağını düşünüyorum. Anlatmış olduğumuz kısımlar içerisinde büyük çoğunlukla Britanya’nın tüketim seviyesi ve Çin’den gelen malların önemine değindik. Ancak afyonun Çin tarihi içerisindeki etkisi konusunda anlaşılır bir açıklama yapmazsak konumuzu temellendirme hususunda oldukça büyük sorun yaşarız. Bu duruma binaen Çin’in geçmiş tarihine detaylı bir şekilde baktığımız zaman afyonun oldukça önemli bir tıbbi bitki olarak kullanıldığını görmekteyiz. Hatırlarsanız afyon tüketiminin 1729 yılında Çin genelinde yasaklandığına değinmiştik. Ancak belirtmek isterim ki bu kısıtlamanın meydana gelmesini sağlayan geçmiş etkiler oldukça fazladır. Penny Le Couteur ve Jay Burreson bu etkilerin başında Ming hanedanının son imparatoru olan Chóngzhēn’un (崇禎) (asıl ismi Zhū Yóujiǎn’dır (朱由檢)) 17. yüzyılın ortalarında tütün tüketimini yasaklamasından dolayı Çin halkının bir kısmında afyon tüketmeye başladığına değinmişleridir.[24] Ancak kendileri bir başka ihtimalden daha söz etmişler ve Portekizliler’in Çin’in Formoza (günümüzdeki Tayvan) ve Amoy’daki liman kentlerindeki tacirlere tütün ile afyonun karıştırılmasına fikrini aşıladıklarına dikkat çekmişlerdir. Aslında bu bilgiler sayesinde Çin’in Avrupa’ya karşı olan bakışını ve İmparator Ch’ien-Lung’un Britanya ile ticari ilişkileri neden geliştirmek istemediğini daha iyi bir şekilde anlayabiliriz.

 Ancak Britanya, maliyeti ucuz olan afyonu Çin’e ihracatını gerçekleştirmek çok ciddi çaba içerisine girmiş ve yukarıda isimlerine değinmiş olduğumuz halklar ile yakın temaslar içerisinde bulunmuştur. Bir mesele daha var ki o da afyon ticaretine Çin içerisinden bazı yetkililerin son derece sıcak bakmasıdır. Kendileri bu durumu 1832 yılında Çin genelinde elli yıl öncesine göre daha fazla vergi alınmasına ve her geçen gün kötüye giden ekonominin seyrine bağlamıştır.[25] Ancak İmparator Daoguang (道光帝) bu duruma karşı çıkmış ve Doğu Hindistan Ticaret Şirketi’nden afyon ithalatının yapılmasını engellemiştir. Ancak bu tedbir afyonun 1839 yılına kadar kaçak yolla Çin içerisine girmesini engelleyememiştir. Ancak afyon satışını ithalat-ihracat ilişkisi etrafında ele almamız bu tarihe kadar oldukça zordur. Bunun sebebi yapılan satışın resmi bir anlaşmaya dayanmamasıdır. Çin ise bu duruma daha fazla göz yummamak için 1839 yılında Canton bölgesindeki (günümüzde Guangzhou) 20.000 sandık afyona el koymuş ve hepsini imha etmiştir. Çin, bu hareketi sayesinde Britanya’ya istediği savaş bahanesini vermiştir.

1839 ile 1842 yılları arasını kapsayan I. Afyon Savaşı’nın yorumlanmasının iki şekilde yapılması gerektiğini düşünmekteyim. Bunlardan birincisi Avrupa’nın dünya fethini Britanya örneği üzerinden Çin’e olan etkisini anlamak, ikincisi Doğu Hindistan Ticaret şirketinin bu durumdan ne derece kâr elde ettiğini tespit etmektedir. İlk olarak Avrupa fethinin Çin’e olan etkisini askeri devrim tartışmaları üzerinden ele almamız gerekmektedir. Geoffrey Parker’ın detaylı bir şekilde ele almış olduğu bu konu aslında Avrupa’nın dünya emperyalizmini daha iyi anlamamızı sağlamıştır. Paker, Afyon Savaşları’na değinirken en çok Çin kalelerine vurgu yapmaktadır. Ming hanedanlığı döneminden bu yana Çin içerisinde yer alan şehirlerin son derece büyük ve uzun surlar ile çevrildiğine değinen Parker bu savaşın neden üç yıl sürdüğüne dair bize oldukça faydalı açıklamalarda bulunmuştur.[26] Bu olay aslında Britanya donanmasına ait büyük gemilerin kuşatması sırasında istenilen başarıyı veremeyişinin bir başka göstergesidir. Çin’in Batılı güçlere karşı daha ilkel silahlara sahip olduğu sürekli olarak karşımıza çıkmıştır ancak bu kısma değinmemizdeki sebep konvansiyonel bir güç olan Britanya’nın savaş sırasında zorluklarına dikkat çekmek içindir. Aynı zamanda Britanya gemileri açık denizlerde daha çok başarı gösterirken nehirlerde aynı beklentiyi verememiştir. Bu duruma Canton’un Çinli valisi Lin Zexu şu şekilde bir yorum yapmıştır:

“Sadece rahatlıkla manevra yapabildikleri açık denizde güvendedirler. Nehirlerden içeri girdiklerinde kovadaki balıktan farkları kalmayacağından teslime zorlanmaları ve tahrip edilmeleri mümkündür.”[27]

Ancak bu savaşın kaderini belirleyen yine nehirler üzerindeki hakimiyet olacaktır. Lin Zexu bu değerlendirmeyi yapmış olsa da Britanya’nın Asya’daki donanmasının içerisinde sadece büyük kalyonların olmadığı bilinmektedir. Britanya’ya bu savaşta başarıyı sağlayan güç buharlı gemiler olmuştur. 1819 yılında Britanya’da üretilen ilk buharlı gemi ile deniz savaşlarında yeni bir dönemin açıldığını söyleyebiliriz. Avrupa içerisindeki gelişmelerinin yanında bu gemilerin en belirgin başarısını 1824-25 yılı arasında meydana gelen Birinci Burma Savaşı’nda görmekteyiz.[28] Nehirler üzerinde kolay hareket edip ele geçirilmesi zor olan bu gemi türü Afyon savaşlarında kendisini göstermiş ve Lin Zeux’un yapmış olduğu değerlendirmenin ne kadar kısa süreli olduğu ortaya çıkmıştır. Buharlı gemiler I. Afyon Savaşı’nda en belirleyici rollerini Yangtze Irmağı’nı domine ederek silahlı yelkenlilerin Çin’in içerisine doğru ilerlemesinde göstermişlerdir. Bu şekilde Pekin’e gıda akışı durmuş ve Çin’in Britanya ile antlaşma yoluna gitmekten başka şansı kalmamıştır. Aynı zamanda Amoy, Zhoushan Takımadaları, Canton, Ningbo, Şangay ve Zhenjiang’ın Britanya tarafından ele geçirilmesi ve daha fazla bölgenin elden çıkmaması için Çin mecburen Nanjing Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmıştır. Antlaşma’nın ikinci maddesi gereği Hong Kong Britanya İmparatorluğu’nun toprağı olacak, beş liman şehri Britanya ile ticarete açılacak ve Çin oldukça yüksek bir savaş tazminatı ödeyecektir. Bu durum aslında Çin’in Britanya emperyalizmi altında nasıl ezildiğini göstermektedir bizlere.

Değerlendirmemizdeki ikinci kısım hatırlarsanız bu savaşın sonuçlarının Doğu Hindistan Ticaret Şirketine olan yansımalarıydı. Afyon’un serbest bir şekilde Çin içerisinde sokulması şirketin hiç olmadığı kadar kazanç sağlamasına neden olmuştur. Bu durumu grafik etrafından inceleme altına aldığımız zaman afyon ihracatından elde edilen gelirin şirketin yıllık borç faizinin üzerine çıktığını görmekteyiz.
Aslında değinmemiz gereken en çarpıcı nokta emperyalizmin Çin üzerinde nasıl bir etki bırakmış olmasıdır. Tekrardan bu noktada çay tüketimine vurgu yapmak zorunda kalacağız çünkü Çin savaş sırasında Britanya’ya çay ihracatını durdurmuştur. Bu durum üç yıl boyunca Britanya İmparatorluğu genelinde orta ölçekte bir sıkıntıya sebebiyet vermiştir. Çay’ın bu süreç içerisinde Londra’ya ulaşmaması karaborsacılık faaliyetlerinin artmasını sağlamıştır. Ancak belirtmek isterim ki Britanya çay ithalatını sadece Çin üzerinden yapmamaktadır. Asya üzerindeki gücü 19. yüzyılda öylesine artmıştı ki savaş sırasında çay ithal etmeye başka bölgeler üzerinden devam etmiştir. Çin’in bu derece önemli olmasının sebebi çayın çok fazla yetişiyor olması ve Britanya imparatorluğu içerisindeki tüketim çılgınlığına geniş bir pazar olanağı sağlamasıdır. Pazar kısmına vurgu yapmamızdaki sebep o dönemde emperyalist konumda olan Avrupa ülkeleri için Çin’in “açık pazar” olarak gözükmesidir.

 Son olarak II. Afyon Savaşları’nı bu eksen etrafında incelememiz gerekmektedir. Bu sefer savaşın altında yatan sebepleri tüketim çılgınlığı ya da afyon ile sınırlı bir şekilde tutamayacağız. Çünkü bu savaşın aslında bir Britanya ve Fransa hesaplaşması olduğuna dikkat çekmek isterim. Bunun sebebi Fransa’nın da Napolyon Savaşları’ndan sonra tekrardan bir toparla süreci içerisinde girmesi ve emperyalist emellerine odaklanmasıdır. Fransa’nın 19. yüzyıl içerisinde Afrika hariç diğer kıtalarda Britanya kadar büyük kazançlar elde edemediğini görmekteyiz. Asya bölgesindeki faaliyetleri ise asla Britanya’nın yakalamış olduğu ivme ile bir tutulmamalıdır. Ancak Fransa o devirde halen Avrupa’nın önde gelen kolonyal güçlerinden birisidir ve potansiyelini Asya üzerinde göstermek için yoğun çaba harcamıştır. Güney Doğu Asya’ya doğru Fransız tesirinin başlaması ile Britanya’nın tekrarda potansiyel rakibi ile karşı karşıya geldiğini söyleyebiliriz. Fransa’nın Annam (günümüz Vietnam) bölgesindeki faaliyetleri ve Çin pazarına girme çabası Güney Asya’yı iki Avrupalı güç arasında bölmüştür. Elbette bu durumdan en zararlı çıkan taraf yine Çin olmuştur. Çünkü asıl mücadele tekrardan Çin coğrafyası üzerinde yapılmaktaydı. Ancak Çin iki Avrupalı güç arasındaki bu rekabetten faydalanmanın yerinde olacağını düşünmüş olsa da başarılı olmamıştır. Birinci savaşta olduğu gibi Britanya, Çin üzerindeki elde ettiği ayrıcalıkları genişletmek istemektedir.  Bu durumun Fransa’nın bölgeye dahil olmasından sonra artış göstermiş olması ise kaçınılmaz bir gerçektir. Ancak bu sefer Fransa’nın da Britanya gibi bir savaş bahanesi aramanın çabası içerisine olduğunu söyleyebiliriz. Elbette bu istedikleri bahanenin Çin tarafından tekrardan verildiğini söylemek zorundayız. 1856 yılında Çinli yetkililerin Britanya gemisi olan Arrow’a çıkarak bayrak indirmesi olayından dolayı Britanya Çin’e tekrardan savaş ilan etmiştir. Fransa ise bu durum karşısında bir Fransız misyonerin öldürülmesini bahane ederek savaşa dahil olmuştur. Buradaki en ilginç kısım ise Britanya ile Fransa’nın müttefik olmuş olmasıdır. Bu durum aslında Çin’in nasıl bölüşüldüğüne dair başka bir kanıt niteliği taşımaktadır. 1856 yılından 1860 yılına kadar süren bu savaş aslında Çin’in Batı karşısındaki çöküşünü hızlandırmıştır. Savaşın sonunda imzalanan Tiajin Antlaşması ile Çin’in liman kentleri Batı’ya daha fazla açılmış ve Hristiyan misyonerler Çin içerisinde serbestçe dolaşma hakkını elde etmiştir. Hristiyan misyonerlerin bu hakka sahip olması aslında Çin içerisinde var olan Avrupa karşıtlığını körüklemiştir. Bu durum 14 Ağustos 1900 yılında Çin’de meydana gelen Boxer isyanının önü açan en büyük etkenler arasındadır.[29]

Son olarak ele almış olduğumuz konu üzerinden bir değerlendirme yapacak olursak değinilmesi gereken en önemli meselenin tüketim çılgınlığı üzerinden Çin coğrafyasının nasıl bir şekilde harcanmasıdır. Avrupa’nın dünya fethini incelerken böyle basit olarak gözüken, adından sadece kitap içerisinde birkaç defa geçen savaşların aslında etkisi hiç tahmin etmeyeceğimiz kadar fazladır. Yazımızın içinde ise bu durumu Britanya örneği üzerinden vermemizin sebebi Çin’in geçmişine olan etkisini daha net bir şekilde görebilmemiz içindir. Ancak bu mesele Avrupa hegemonyasındaki diğer bütün kıtalar için geçerlidir. Bu bölgelerin tarihlerini detaylı bir şekilde incelediğimiz zaman Avrupa fethinin sonuçlarını daha iyi anlayabilir ve günümüze olan etkileri daha iyi bir şekilde görebiliriz. Bu yazımızın asıl amacı ise bahsetmiş olduğumuz etkinin hangi boyutlarda olduğunu görmemizi sağlamasıdır.

KAYNAKÇA:


Giriş Kısmı:

ANIEVAS Alexander ve NİŞANCIOĞLU Kerem, Batı’nın Egemenliği Nasıl Kuruldu?, Yordam Kitap, 2019.

ÇEŞTEPE Hamza ve GÜVEN Tamer, Osmanlı İmparatorluğu’nda Dâhili Gümrük Vergisi İstisnaları, AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 16, Sayı 2

JINYUAN Gao, China And Africa: The Development of Relations over Many Countries, African Affairs Dergisi, 83. Sayı, 1984

KISSINGER Henry, Dünden Bugüne Yeni Çin, Kaknüs Yayınları, 2015

MANN Micheal, An Anatomy of Power, Cambridge University Press, 2006

YÜLEK Murat, Ulusların Yükselişi, Kronik Kitap, 2019

KINDLEBERGER Charles, The Rise of Free Trade in Western Europe, 1820-1875, The Journal of Economic History, 1975

HOBSBAWM Eric, Devrim Çağı, Dost Kitabevi, 2016

Mount Holyoke College, The Ten Leading Economies in 1820, 1992, and 2006. https://www.mtholyoke.edu/acad/intrel/ipe/topten.htm adresinden alınmıştır.

Britanya’nın Asya’daki Varlığı ve Afyon Savaşları Kısmı:

Howe, Stephen, İmparatorluk, 1. Baskı, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara 2015.

Fieldhouse, David, The Colonial Empires, Londra 1966.

Hobson, John M., Batı Medeniyetinin Doğulu Kökenleri, 6. Baskı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2019.

Black, Jeremy, İngiltere Tarihi, 1. Baskı, Doğu Batı Yayınları, Ankara 2020.

Black, Jeremy, Savaş ve Dünya: Askeri Güç ve Dünyanın Kaderi 1450-2000, 1. Baskı, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara 2009.

Ferguson, Niall, İmparatorluk: Britanya’nın Modern Dünyayı Biçimlendirişi, 5. Baskı, Yapı Kredi Kültür Yayınları, İstanbul 2019.

Enkins, Simon, İngiltere’nin Kısa Tarihi, 1. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul 2020.

Parker, Geoffrey, Askeri Devrim: Batı’nın Yükselişinde Askeri Yenilikler 1500-1800, 1. Baskı, Küre Yayınları, İstanbul 2006.

Merriman, John, Rönesans’tan Günümüze Modern Avrupa Tarihi, 1. Baskı, Say Yayınları, İstanbul 2018.

Davies, Norman, Avrupa Tarihi, Doğu’dan Batı’ya, Buzul Çağı’ndan Soğuk Savaş’a, Urallar’dan Cebelitarık’a, Avrupa’nın Panoraması, 2. Baskı, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara 2011.

Trevelyan, George Macaulay, English Social History: A Survey of Six Centuries Chaucer To Queen Victoria, 1. Baskı, Book Club Assocıates London, London 1977.

Peter C. Perdue, ‘’The First Opium War: The Anglo- Chinese War of 1839-1842,’’ MIT (Massachusetts Institute of Technology) Visualizing Culteres, https://visualizingcultures.mit.edu/opium_wars_01/index.html, 2011, Erişim Tarihi: (3.01.2021)

Bodde, Derk, Morris, Klarence, Law in Imperial China: Exemplified by 190 Ch’ing Dynasty Cases (Translated from the Hsing-an hui-lan), with Historical, Social, and Juridical Commentaries, Harvard University Press, United States of America 1967.

Eberhard, Wolfram, Çin Tarihi, 5. Baskı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2019.

Roberts, J.M., Avrupa Tarihi, 1. Baskı, İnkılâp Yayınları, İstanbul 2015.

Archer, I. C., Ferris, J. R., Herwig, H. H., Travers, T. H. E., Dünya Savaş Tarihi, 1. Baskı, Türkiye İş Bankası uytrewuytrKültür Yayınları, İstanbul 2020.

Morris, İan, Dünyaya Neden Batı Hükmediyor (Şimdilik), 4. Baskı, Alfa Yayınları, İstanbul 2017.

Wolf, Eric R., Avrupa ve Tarihsiz Halklar, 1. Baskı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2019.

Le Couteur, Penny, Burreson, Jay, Napolyon’un Düğmeleri: Dünya Tarihini Değiştiren 17 Molekül, 3. Baskı, Metis Yayınları, İstanbul 2018.

Hoffman, Philip T., Avrupa Neden Dünyayı Fethetti?, 1. Baskı, Say Yayınları, İstanbul 2018.

Tharoor, Shashi, İnglorious Empire: What The British Did To İndia, Scribe Publications, London 2017.

Parthasarathi, Prasannan, Avrupa Zenginleşirken Asya Neden Yoksul Kaldı? Küresel Ekonomik Ayrışma 1600-1850, 1. Baskı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2019.

Çelikkol, Ayşe, Serbest Ticaret Dönemi Romansları: Britanya Edebiyatı, Bırakınız Yapsınlar Düzeni ve Küresel On Dokuzuncu Yüzyıl, 1. Baskı, Koç Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2013.

Emiroğlu, Kudret, Gündelik Hayatımızın Tarihi, 13. Baskı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2020.

Çeliktaş, Çağatay, Antik Mayaların Uyuşturucu Kaplarının İçeriği Belirlendi, Arkeofili, https://arkeofili.com/antik-mayalarin-uyusturucu-kaplarinin-icerigi-belirlendi/, 20 Ocak 2021, Erişim Tarihi: (10.01.2021)

Dipnotlar:

[1] Henry Kissinger, Çin, Kaknüs Yayınları, 2015, sayfa 25

[2] Zira aynı zamanda iki ülkedeki refah seviyeleri arasında da büyük bir fark mevcuttu. 1750’li yıllarda pek çok Çinli, pek çok Britanyalının tahayyül bile edemeyeceği standartlarda yaşamaktaydı. (Michael Mann, An Anatomy of Power, Cambridge University Press, 2006, sayfa 383)

[3] Mount Holyoke College, The Ten Leading Economies in 1820, 1992, and 2006. https://www.mtholyoke.edu/acad/intrel/ipe/topten.htm adresinden alınmıştır.

[4] Murat Yülek, Ulusların Yükselişi, Kronik Kitap, 2019, sayfa 111

[5] Gao Jinyuan, China And Africa: The Development of Relations over Many Countries, African Affairs Dergisi, 83. Sayı, 1984, sayfa 241-46.

[6] Alexander Anievas ve Kerem Nişancıoğlu, Batı’nın Egemenliği Nasıl Kuruldu?, Yordam Kitap, 2019, sayfa 283.

[7] Hamza Çeştepe ve Tamer Güven, Osmanlı İmparatorluğu’nda Dâhili Gümrük Vergisi İstisnaları, AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 16, Sayı 2, 2016.

[8] Charles Kindleberger, The Rise of Free Trade in Western Europe, 1820-1875, The Journal of Economic History, 1975, sayfa 22

[9] Eric Hobsbawm, Devrim Çağı, Dost Kitabevi, 2016, sayfa 198

[10] Jeremy Black, İngiltere tarihi, Çev. Aytaç Yıldız, Ankara 2020, s. 361.

[11] Stephen Howe, İmparatorluk, Çev. Sinem Gül, Ankara 2015, s. 87.

[12] John M. Hobson, Batı Medeniyetinin Doğulu Kökenleri, Çev. Esra Ermert, İstanbul 2019, s. 246.

[13] Niall Ferguson, İmparatorluk: Britanya’nın Modern Dünyayı Biçimlendirişi, Çev. Nurettin Elhüseyni, İstanbul 2019, s. 37.

[14] Yakın zamanda yapılan araştırmalar insanoğlunun geçmiş tarihindeki tüketilen maddeler hakkında ışık tutmaktadır. Bunlardan en yenisi Washington Eyalet Üniversitesi’nin Antropolog Mario Zimmermann’ın liderliğinde araştırmacılar ile Antik Maya dönemine dair uyuşturucu kaplarının içeriğinin belirlenmesidir. Bulunan 14 seramik kabın içerisinde rastlanan Meksika Kadife Çiçeğinin Mayalılar tarafından tüketilen sigaranın alışılmışın dışında bir tat vermesi için birlikte karıştırılarak kullanıldığı düşünülmektedir. Aslında yazımızda İngilizlerin şekere bu kadar ilgi göstermesinin sebebini kafein ile karıştırılarak tüketilmesi olarak belirtmiştir. Aslında farklı kıtalar da yaşamın devam etmesine rağmen insan zihninin ortak çalışması hususunda sadece eski inanış şekilleri, kurban ritüelleri, tapınakların inşa edilmesi gibi hususlarla değil, insanların zevk alma duygusunun da ön planda olması gerektiği bu çalışmalar sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bu şekilde modern öncesi ve sonrası dönemde antik dönem toplumları ile aramızdaki farkın aslında çok fazla değil az olduğu gerçeğini görebiliriz. Bu durum aslında konunun yazarı Çağatay Çeliktaş’ın da belirttiği gibi Kolomb öncesi Amerika’da yaşayan toplumların tükettikleri otlar hakkında bizlere son derece önemli bilgiler sağlamaktadır. Bu bilgi sayesinde uyuşturucu ve tütün tüketiminin sadece Avrupa Kıtası ile sınırlı tutmayarak insanlığın eski tarihi ile açarak genişletme olanağımız oluşmuştur. Konunun Kaynakçası: (Çağatay Çeliktaş, Antik Mayaların Uyuşturucu Kaplarının İçeriği Belirlendi, 20 Ocak 2021)

[15] Penny Le Couteur, Jay Burreson, Napolyon’un Düğmeleri: Dünya Tarihini Değiştiren 17 Molekül, Çev. Raşit Gürdilek, İstanbul 2018, s. 249.

[16] Niall Ferguson, İmparatorluk: Britanya’nın Modern Dünyayı Biçimlendirişi, Çev. Nurettin Elhüseyni, İstanbul 2019, s. 37

[17] G. M. Trevalyan, English Social History: A Survey of Six Centuries Chaucer to Queen Victoria, London 1977, s. 387

[18] G. M. Trevalyan, English Social History: A Survey of Six Centuries Chaucer to Queen Victoria, London 1977, s. 343.

[19] Derk Bodde, Clarence Morris, Law in Imperial China: Exemplified by 190 Ch’ing Dynasty Cases (Translated from the Hsing-an hui-lan), with Historical, Social, and Juridical Commentaries, United States of America 1967,s. 161.

[20] Eric R. Wolf, Avrupa ve Tarihsiz Halklar, Çev. Hamit Çalışkan, İstanbul 2019, s. 471

[21] Afyon tüketiminin Britanya örneği üzerinden açıklamadan önce belirtilmesi gereken en önemli konu şüphesiz Avrupa genelinde afyonun hangi dönemde tüketilmeye başladığıdır. Bu hususta en bilinen tarih Napoleon’un 1798 yılındaki Mısır seferi sonrasıdır. İlk olarak yüksek zümre içerisinde tüketilmeye başladığı bilinen afyon macun olarak kullanılmaya başlamış ve ardından kabakla birlikte tüketilmiştir. Avrupa Kıtası genelinde sigaranın yaygınlaşması ile sigara biçiminde sarılarak tüketilmeye başlamıştır. (Kudret Emiroğlu, Gündelik Hayatımızın Tarihi, İstanbul 2020)

[22] Shashi Tharoor, İnglorious Empire: What The British Did To İndia, London 2017, s. 267.

[23] Eric R. Wolf, Avrupa ve Tarihsiz Halklar, Çev. Hamit Çalışkan, İstanbul 2019, s. 471

[24] Penny Le Couteur, Jay Burreson, Napolyon’un Düğmeleri: Dünya Tarihini Değiştiren 17 Molekül, Çev. Raşit Gürdilek, İstanbul 2018, s. 250

[25] Ian Morris, Dünyaya Neden Batı Hükmediyor (Şimdilik), Çev. Gül Çağalı Güven, İstanbul 2017, s. 597

[26] Geoffrey Parker, Askeri Devrim: Batı’nın yükselişinde askeri yenilikler 1500-1800, Çev. Tuncay Zorlu, İstanbul 2006, s. 250.

[27] Christon I. Archer, John R. Ferris, Holger H. Herwig, Timothy H.E. Travers, Dünya Savaş Tarihi, Çev. Cem Demirkan, İstanbul 2020, s. 531

[28] Jeremy Black, Savaş ve Dünya: Askeri Güç ve Dünya’nın Kaderi 1450-2000, Çev. Yeliz Özkan, Ankara 2009, s. 285

[29] Davies, Norman, Avrupa Tarihi: Doğu’dan Batı’ya, Buzul Çağı’ndan Soğuk Savaş’a, Urallar’dan Cebelitarık’a, Avrupa’nın Panoraması, Çev. Burcu Çığman, Elif Topçugil, Kudret Emiroğlu, Suat Kaya, Ankara 2011, s. 899.